İSLAM KARDEŞLİĞİ
Müslümanlar olarak şunu bilelim ki kalplerin tevhidi olmadan fiillerin tevhidi olmaz. Öncelikle kalplerimizi birleştirmemiz lazım. Kalplerimizdeki kini, adaveti, birbirimize karşı olan o kötü düşünceleri, kötü niyetleri atmalıyız ve kalpte Allahu Teâlâ ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin emrettiği şekilde muhabbet tohumları ekmeliyiz.
Allahu Teâlâ’yı sevmeliyiz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi sevmeliyiz ve müminler olarak birbirimizi sevmeliyiz. Bütün kalplerde sevgi, muhabbet tevhidi olursa, müminler birbirlerini hakkıyla severse, o zaman fiillerimizde de tevhid olur. Yani birlikte hareket ederiz. Çünkü bir millet, bir toplum birlikte hareket edemiyorsa, o toplumun, o milletin akıbeti perişanlıktır. İşte bugün müslümanların hâlinin olduğu gibi. Onun için, âlemlerin efendisi canımız, efendimiz, tek rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem, bir hadis-i şerifte buyuruyor ki,
“Sizden hiçbiriniz müslüman kardeşini sevmedikçe gerçekten iman etmiş sayılmaz. (kâmil bir mümin olamaz).”(Buhari, Müslim)
Başka bir hadis-i şerifte de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem,
“Bir mümin bir diğer mümin için bir kısmı diğer kısımlarını kuvvetlendiren bir bina gibidir.”(Müslim) buyuruyor.
O bina ki, nasıl onun tuğlaları, taşları üst üste geliyor, birbirine kuvvet veriyor, birbirine yaslanıyor ve bir bina meydana getiriyorlarsa, işte müminler de aynı bu binanın taşları gibidir, buyuruyor. Güzel bir misalle âlemlerin efendisi İslam kardeşliğinin boyutunu bize gösteriyor.
Biz bu malzemelere sahibiz dostlar. Kardeşliği en güzel şekilde oluşturmanın gerekleri bizim dinimizde var. Kur’an’da var, sünnette var, yaşadığımız geçmiş asırlarda örnekleri var.
Peki, biz şimdi niçin birliği ve İslam kardeşliğini oluşturamıyoruz? Niçin düşmanlar haline geldik? Niye bu haldeyiz? Niye düşmanlara, gayri müslimlere el açar hale geldik? Neden aramızdaki meseleleri kendimiz çözeceğimize gayri müslimler hakem oluyor? Bu ne rezalet, bu ne rüsvalık!?
Sebep biziz. Biz Kur’an’dan, sünnetten, İslam’dan uzaklaştıkça böyle acınacak bir hale geldik. Yine Buhari’de geçen bir hadis-i şerifte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor.
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, düşmanın eline bırakmaz.”
Bu hadis-i şerifin ışığında kendimize ve ümmetin hâline bir bakalım:
İşte, iki kere Körfez Savaşı oldu. Afganistan işgal edildi; Çeçenistan yakıldı, yıkıldı; Irak kâfirlerin işgali altında, Filistin yıllardır zulüm, katliam ve işkence görüyor.
Peki, buradaki Müslümanlar ne haldedir? Allah Resulü, “müslüman müslümanı himaye eder düşmanın eline bırakmaz, ona teslim etmez” buyuruyor. Halimiz ne? Irak’taki Müslümanların hali ne, Filistin’deki Müslümanların hali? Peki, bunları düşmanların eline bırakmak şöyle dursun düşmanların elinde kalması için yardımcı olan Müslümanlara ne demeli? Nereden nereye geldik?..
Kıyametin dehşetini düşünün, o mahşeri düşünün! Orada emzikli kadın kucağındaki çocuğu atacak, baba evladına, evlat babasına, annesine yardımcı olamayacak. Herkes nefsî nefsî diye feryat edecek. Böyle bir durum dehşetli bir durumdur. İşte öyle bir zamanda sıkıntıya girmişiniz, mizanda amelleriniz tartılıyor, günah kefeniz baskın, ağır mı ağır, sevap kefeniz hep yukarda hafif geliyor. İşte o anda Allahu Teâlâ bu sıkıntınızı giderir.
Bir hadis-i şerifte de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“Cemaat rahmettir tefrika azaptır, her kim cemaatten bir karış ayrılırsa İslamî bağlılığını kendisinden atmış” buyuruyor.
Mehmet Akif Ersoy’ da ne güzel söylemiş:
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
Evet, yüreklerimiz toplu olmalı, kalpte tevhidi, muhabbet tevhidini gerçekleştirmeliyiz ki fiillerimizde tevhit olsun, birlik ve beraberlik olsun
Rabbimiz, nasıl bir din kardeşi olmamızı istiyorsa bizi öylece din kardeşleri eylesin, Rabbimiz bizleri Müslüman olarak yaşatsın, Müslüman olarak öldürsün, Müslüman olarak diriltsin. Âmin.